TOHUM EKMEKTEN VAZGEÇMEYİN.ÇÜNKÜ,HANGİSİNİN YEŞERECEĞİNİ BİLEMEZSİNİZ.BELKİ HEPSİ DE YEŞERİR. KİM BİLİR ?
YAPILAN BİR İYİLİĞİN ÖYKÜSÜ.
Değerli dostlarımız sizlere bir iyilik yapmanın yıllar sonra nasıl karşımıza çıktığını ve nasıl dertlerimize deva olduğunu yaşanmış bir hikaye şeklinde anlatmaya çalışacağım. Bu gerçek öyküden nasibini almayan değerli dostlarımıza da bir hatırlatma bir sitem veya bir yol gösterme örneği olmasını dilerim. Öncelikle seyrettiğim ve sizlerinde seyrettiği bir kısa filmin özetini nakledeyim ondan sonra gerçek olan öyküden bahsedeceğim.
Facebook sayfasında zaman zaman yayınlanan ibret verici bir film izledik. Kısaca şöyleydi. Fakir bir çocuk hasta olan babası için eczaneden ilaç alır ve parasını veremediği için eczane sahibi ilaçları geri alır ve çocuğu kovar. Karşı yolda bir çorbacı duruma şahit olur ve yanlarına gelerek eczane sahibine parasını ödeyip ilaçları geri alır ve bir tas çorbayı da çocuğa vererek ilaçlarla beraber çocuğu gönderir. Bu duruma olayları seyreden lokantacının kızı çok kızar ve babasına söylenir. Böyle kimselere niçin yardım ediyor ve onları alıştırıyorsun diye sitem eder.
Aradan 20-25 yıl geçer.Lokantacı ölümcül bir hastalıktan dolayı hastaneye yatırılır. Gerekli işlemler yapılır. Sonuçta, lokantacının kızı babası için yapılan ameliyat, bakım, yatak parası ve diğer masraflar çok olduğu için ödeyemez. Üzüntüsünden babasının yatağında ağlayarak masrafları nasıl karşılayacağını düşünürken uyuya kalır. O arada doktor gelir ve kıza sorar. Niçin ağlıyorsun diye! Cevabı ise, ödeyemeyeceği masraflardır. Doktor kıza verilen listeyi eline alır ve ameliyat 10.000 Dolar+Bakım 5.000 Dolar +Yatak 3500 Dolar+İlaçlar 5000 Dolar ve diğer masraflar 10.000 Dolar.Yekün =35.500 Dolar
Doktor derki; bu masraflar bundan 20-25 yıl önce bana verilen bir tas çorba ve bir kutu ilaç karşılığında ödenmiştir. Kız çok şaşırır, durumu anlar ve çok utanır. Film böylece mutlu bir şekilde biter.
Şimdi gerçek olan ve yakın arkadaşım tarafından yaşanan buna benzer bir öyküyü sizlere anlatmaya çalışacağım.
Kırkdokuz yıllık bir arkadaşımın eşi 30-35 yıl önce Tekirdağ-Çorlu kasabasında yedek öğretmen olarak görev yapmaktaydı.Bir gün Çorlu'daki askeri birliğe Kürt kökenli bir astsubay tayin olur. Daha yeni ilk okula başlayacak kızını bu arkadaşımın sınıfına kaydını yaptırır. Aradan bir zaman geçer. Kız Türkçeyi yeteri kadar bilmemektedir ve sınıfa uyum sağlayamamaktadır. Ayrıca arkadaşlarından hem utanmakta hem de derslerinde geri kalmaktadır. Zaman zaman okula dahi gelmek istememektedir.
Küçük kız kendi kendine söz verir. Ben ne yapıp yapıp Türkçeyi öğreneceğim der. Arkadaşımıza gelir. Öğretmenim ben arkadaşlarımdan derste geri kalıyorum. Türkçeyi Kürt kökenli olduğum için yeteri kadar memlekette öğrenemedim. Siz bana yardımcı olur musunuz?
Öğretmen arkadaşım .Gayet memnun bir tavırla;
Tabi ki, derslerden sonra ve Pazar günleri evime gelirsen sana ücretsiz ve karşılıksız özel bir eğitim veririm der.
Özel ders ve gösterilen karşılıklı ilgi ve çalışma sonucunda bu kız çocuğu derslerinde başarılı olur ve gerektiği şekilde Türkçeyi öğrenmiş olur.
Yıllar çabuk geçer, kızın babası Çorlu'daki askeri birlikten tayini çıkar ve buradan ayrılır. Daha sonra öğretmen arkadaşım bu kız çocuğundan bayramlarda ve özel günlerde tebrik kartları ve mektuplar alır. Dört beş yıl sonra gittiği bu son yerden yine tayinler olur ve kız çocuğu ile arkadaşımın bağlantısı kopar. Kız öğretmenini, öğretmen de kızı arar, ama irtibat kopmuştur. Aradan yıllar geçer irtibat bir türlü sağlanamaz. Nerede ise birbirlerini unuturlar.
2013 yılına gelinir. Öğretmen arkadaşımız 60 yaşlarına gelmiştir. Bir gün rahatsızlanır. O doktor, bu hastane Çorlu –Tekirdağ –İstanbul dolaşır durur. Hastalığına ne bir çare ne de bir uzman doktor bulur. Hastalığı çok ender bir hastalıktır. Çare için araştırma yaparken İstanbul’dan bir haber alır. Bu hastalık için çok iyi bir doktor vardır. Çapa'daki Gureba Hastanesinde Profesördür. Hastalık hakkında yurt içi ve yurt dışında seminerler veren ve çok aranan bir doktordur.
Son çare olarak bu doktorla konuşmak için Gureba Hastanesine gider. Sıra vardır. Doktoru görmek çok zordur. Önce asistanları ile konuşması, teşhis konması ve ondan sonra gerekirse bu doktora ulaşması gerekir.
Kapının önünde beklerken doktorun sesini duyar ve tanıdık bir ses algılar. Merak eder, kapı aralığından doktoru görür, ama tanıyamaz. Sadece sesi birini hatırlatır ona. Asistanlarına adını sorar. Ancak evli olduğu için soyadı değişmiştir. Adını da anımsayamaz. Ancak yinede Profesör hanımı görmek ister. Kapıya yanaşır ve içeriye yarım yamalak girer. Hocam bir sorum olacak size der.
-Siz Çorlu da doktorluk yaptınız mı der. Çorlu ismini duyunca hoca sevinir ve
-Evet bir zamanlar bulundum. Şikayetiniz nedir.der.
-Arkadaşım; Şöyle bir rahatsızlığım var. Çareyi ancak siz bulabilirsiniz. Ayrıca sizi birine benzetiyorum. Ama hatırlayamıyorum.
Profesör Asistanını çağırır ve der ki;
-Bu bayan benim hastamdır. Siz bakmayın. Dosyasını açın. Masama bırakın.
Ve arkadaşıma dönerek;
-Ben yarın ABD ne gideceğim. Orada bir konferansım var. Konuşmacı olarak katılacağım. 2-3 gün sonra geleceğim. Bana mutlaka gel ve beni nasıl tanıdığını hatırlamaya çalış der.
Arkadaşım oradan ayrılıır.
Aradan bir hafta geçer.Arkadaşım bir türlü Doktoru nereden tanıdığını hatırlayamaz. Ancak ses ve konuşma şekli ona birisini anımsatmaya zorlar. Evde İlk, orta, lise ve diğer arkadaşlarının resimlerini aramaya başlar. Bir türlü istediğine kavuşamaz. Ancak bir kitabın arasında tesadüfen yıllar önce kendisine gönderilmiş bir bayram tebrik kartını görür. Arkasını okur ve o zaman hafızasında şimşekler çakar. Aradığını bulmuştur ve sevinç içinde doktora gideceği günü bekler.
Gün gelir. Arkadaşım eşi ile beraber tekrar Gureba Hastanesine gider. Hiçbir engelle karşılaşmadan doktorunun huzuruna çıkar.
Doktor der ki;
-Ben seni hatırlamıyorum. Sen beni hatırlayacak bir şey tespit edebildin mi?.
Arkadaşım, çantasından 30-35 yıl önce doktor tarafından gönderilen bayram tebrik kartını kendisine uzatır.
Doktor kartı alır, içindekileri heyecanlanarak ve kekeliyerek okur. Çok duygulanır ve o kadarda sevinir. Arkadaşımıza dönerek ellerini öpmeye kalkar ve der ki;
-Hocam sana nasıl teşekkür etsem azdır. Seni ömrüm boyunca hem aradım ve hem de unutmadım. Sen bana o yıllarda ilgi göstermemiş olsaydın ne ben Türkçeyi öğrenecektim, ne de ünlü bir doktor olacaktım. Sana minnettarım. Müsaade edersen senin özel doktorun olacağım ve tüm tedavini ben yapacağım. Seninle asistanlarım değil ben ilgileneceğim. Her türlü yardım ve tedaviyi üsteleneceğim.
Tedavi ve bakım başlar. Düzenli olarak kontrollere gider. Gelişen olaylardan ve bilhassa hastalığının tedavisini yapacak gerçek doktoru bulmanın sevinci ile hastaneye gitmeye başlamıştır. Bu yazıyı kaleme aldığım gün (17.09.2014) arkadaşım tekrar doktorda bulunuyordu ve gerekli tedavisi yapılıyordu.
İşte atalarımızın söylediği güzel bir söz : İYİLİK YAP DENİZE AT. BALIK BİLMEZSE HALİK BİLİR.
Değerli arkadaşımın yapmış olduğu iyilik, yardım ve güzel bir hareketten dolayı ona yıllar sonra yukarıdaki atasözünde olduğu gibi geriye güzel bir şekilde dönmüştür. Yapılan iyiliği balık ta görmüş, HAKK’ta görmüş.
Ümit ederim ki, tüm dostlarımın karşılık beklemeden yapmış oldukları iyilikler, yardımlar, güzel hal ve hareketler bir gün karşılarına güzel ve faydalı bir şekilde çıkar.
Unutmayalım ki; ÖLÜR ÖLMEZ UNUTULMAK İSTEMİYORSANIZ, YA OKUMAYA DEĞER ESERLER YAZIN VEYAHUT DA YAZILMAYA DEĞER İŞLER BAŞARIN.
Yukarıda anlattığım gerçek öyküdeki arkadaşıma övülmeye layık bir davranışta bulunduğu değerli Prof.Doktor hanımı tıp dünyasına kazandırdığı için kendisini tebrik eder, sağlıklı, sıhhatli ve mutlu bir yaşam dilerim.
18.09.2014
Orhan Selvi
NOT ; Reklam olmaması için arkadaşımın ve Profesör hanımın ismini ve resimlerini belirtmedim.